Güneş korumasında en yaygın yanılgılar sadece yazın, güneşin en güçlü olduğu saatlerde korunmak gerektiği ve güneş koruyucu sürdükten sonra istenildiği gibi güneşte uzun vakitler geçirilebileceğidir.
Fotokoruma yani güneşten korunmanın en önemli parçalarından biri güneş koruyucu kremlerdir, ancak etkin bir korunma için bunları her zaman şapka, güneş gözlüğü, koruyucu filtreli kıyafetlerle desteklemek ve gölgede kalarak doğrudan uzun süre güneş ışınlarına maruz kalmaktan kaçınmak gerekir.
Güçlü ve stabil filtrelerle, doğru formüle edilmiş güneş kremleri zararlı UV ışınlarının büyük kısmının vücudumuza zarar vermesini engelliyor.
Çalışma mekanizmasına göre bu enerjiyi emip daha zararsız olan ısı enerjisine dönüştürerek ve bir kısmını yansıtarak bizi koruyorlar ama ASLA %100 koruma sağlamadıklarını ve koruma kapasitelerinin de doğru ve sık uygulamaya bağlı olduğunu unutmamalıyız.
Özellikle çocuklarda, UPF destekli koruma özellikli deniz kıyafetleri, geniş kenarlı şapkalar ve mümkün olduğunca gölgede kalmak çok önemli. UPF destekli kıyafetlerde terleme ve ıslanma korumayı azaltır, bu durumda kuru kıyafetlerle değiştirilmesi gerekir. Bebeklerin cildi çok daha geçirgen olduğu için ilk 6 ay güneş kremi kullanılması önerilmez ve öncelikli koruma yöntemi kıyafetler ve doğrudan güneşten kaçınmaktır; 6 aydan sonra buna güneş koruyucu eklense de temel koruma ihmal edilmemelidir.
Bilimsel çalışmalar, çocukluk döneminde ciddi güneş yanığı vakası geçiren kişilerde, sonraki dönemlerde melanoma gelişmesi riskinin arttığını gösteriyor. İlerleyen yaşlarımızda ortaya çıkan pigmentasyon (leke) problemlerinin kaynağının da özellikle ilk 20 yılımızda aldığımız güneş hasarından kaynaklandığını unutmayalım. Derimizin muazzam bir hafızası vardır ve aldığı hasarı asla unutmaz; güneşte korunmasız geçirdiğiniz her anın etkisi deri altında kümülatif olarak birikir.
Maksimum koruma için üzerinde UV400 ya da %100 UV koruması yazmalı (400 nanometreye kadar) Kategoriler: CE harflerinin yanında 0-4 arasında kategoriler görürsünüz.
Uzun süreler dışarıda vakit geçirecekseniz, yanlardan da UV ışınlarını bloke edebilecek ürünleri tercih edebilirsiniz.
Koruyucu seçiminde en mühim olan faktörler:
Yüz ve vücut için ayrı ürünler üretilse de, cilt akneye meyilli değilse aynı ürün kullanılabilir.
Üretilen sebum miktarı farkı ve üzerine makyaj vb uygulama faktörü olduğu için, yüz ve vücut için ayrı güneş koruyucular üretilir. Eğer uygulamada rahatsızlık duymuyorsanız ya da cildiniz farklı ürün yapılarıyla akne geliştirmeye meyilli değilse illa farklı ürün kullanmak zorunda değilsiniz, aynı ürünü hem yüz hem vücut için kullanabilirsiniz.
Bunun yanı sıra, çoğunlukla yüz için olan güneş koruyucu ürünlerde ciltteki, hassasiyet, akne, hiperpigmentasyon, yağlanma vb farklı endişelere yönelik de içerikler bulunabilir, bu da yüz ve vücut ürünlerinde farklı fiyatlandırmaya götürebilir.
Hem UVB hem de UVA ışınlarının bağışıklık baskılayıcı etkileri vardır ve geniş spektrumlu bir güneş koruyucu krem kullanmak, bu baskılamayı önleyebilir. Güneş koruyucuların UVB ve UVA ışınlarından koruma kapasitesi, farklı ve oldukça hassas testlerle ölçümlenir. Hem bu nedenle hem de içerikteki filtrelerin stabilizasyonundan emin olabilmek için, güneş kremi satın alırken güvenilir, güneş koruması alanında tecrübeli markalardan ve üreticilerden yana tercih kullanmak daha güvenli olacaktır.
Tercihinize göre inorganik (mineral) ya da organik (kimyasal) UV filtreleri içeren ürünler seçebilirsiniz. Organik UV filtreleri karbon bazlı oldukları için böyle adlandırılırlar. Kimyasal-mineral adlandırması tüketicilerde dünyada yaygınlaşan “chemofobia” yani kimyasal içeriklerden korkma duygusunu tetiklediği için yanlış yönlendirici olabilir. Temelde tüm içerikler kimyasaldır, yani belirli bir kimyası vardır.
İnorganik (mineral) filtrelerde ürünlerin çoğunluğunda beyaz bir film görüntüsü oluşur ve biraz daha yoğun yapılıdırlar, ancak hassas ciltlerle iyi anlaşırlar. Tinosorb M ve S, Tinosorb A2B, Uvinul A Plus ve T150, Uvasorb HEB, Mexoryl XL ve SX vb sıklıkla “yeni nesil kimyasal filtreleri” olarak tanımlanan organik filtreler, hem uzun süre stabil kalabilmeleri hem de emilimlerinin düşük olması nedeniyle tahriş riskinin daha düşük olması nedeniyle daha çok tercih edilir. Geri kalan “geleneksel kimyasal UV filtreleri” birçok kişide tahrişe ya da reaksiyona yol açabilmektedir ve stabiliteleri düşük olduğu için üründe tek başlarına kullanıldıklarında çok sık yenileme gerektirirler.