Dış etkenlerin verdiği hasarlar, cildimizde yarattıkları alerjik durumlar veya genetik hastalıklar bir yana bırakıldığında; sağlıklı, aydınlık ve güzel bir cilt ancak sağlıklı bir vücutta olabilir.
Sağlıklı bir vücuda kavuşum, çok katmanlı bir durum olmasının yanı sıra gıdamız, bu katmanların en önemlilerinden. Konu cildimize geldiğinde de durum aynı. Günlük yaşantımızda cildimize doğrudan uyguladığımız besleyici ve koruyucu içerikler, cildimizi dışardan beslerken bu sürecin mutlaka içeriden de olabilecek en kaliteli şekilde desteklenmesi gerekmektedir. Bu sayede, dışarıdan gelen destekçiler ve içeriden gelen hücresel yaşam enerjisi cildimize yansır ve bizi dışarıya kronolojik yaşımızın en iyisi olacak şekilde yansıtır.
Bu noktada temel kuralımız, ihtiyaç duyduğumuz mikro ve makro besin ögelerinin evvela gerçek gıdalardan ihtiyacımıza uygun miktarda alınması olsa da özellikle sanayi devriminden sonra, tükettiğimiz yiyeceklerin içerdiği besin unsurlarının eksildiği, besleyicilik değerlerinin azaldığını bilimsel yayınlarla ispatlanmıştır. Bu nedenle yiyeceklerimizi seçerken besin değerlerinin kaybolmuş olabileceğini göz önüne alarak taze ve mevsiminde olmalarına dikkat etmeli ve pişirirken daha sağlıklı yöntemleri seçerek özenli olmalıyız.
Turfanda, genetiği ile oynanmış modifiye yiyecekler, işlenmiş besinlerden ve kızartma ile kavurma gibi yüksek sıcaklıkta pişiren yöntemlerden olabildiğince kaçınmalıyız.
Cilt sağlığımız için mutlaka gerekli olan, vücudumuzda üretilmeyen, depolanamayan vitaminler, mineraller, antioksidanlar, esansiyel yağlar ve diğer besin öğeleri, tüketmekte olduğumuz gıdaların içerisinde eskisi oranlarında yer almadıkları için bu içerikleri yerlerine takviyelerle koymamız gerekebilmektedir.
Barsak, ağız içi ve vücut yüzeyimizde bulunan, bizimle yaşayan ve hem barsak işlevlerimizin hem de cildimizin sağlıklı olmasına yardımcı olan ortak yaşam (simbiyoz) sürdüğümüz bakterilere mikrobiyota denir.
Vücudumuzun her bölgesinde farklı bakteri türlerinden oluşan farklı mikrobiyota tipleri bulunur. Barsaklardaki mikrobiyom vücudumuzun ihtiyaç duyduğu vitaminlerin üretilmesi, besin unsurlarının barsaklardan emilir hale gelmesi gibi sonuçta cildimizi besleyen ve destekleyen bir işleve sahiptir. Barsak florası cilt sağlığımızı bu yüzden etkiler. Diğer taraftan cildimiz üzerinde yaşayan ve cildimizi fırsatçı mantar ile akne üreten zararlı bakterilerin yerleşmesinden koruyan bir tabaka da vardır.
Bu koruyucu tabakayı besleyen unsurlara pre-biyotik, mikrobiyomdaki bakterilerin artıklarına da post-biyotikler denir.
Barsak ve cildimizin doğal ve sağlıklı florası antimikrobiyal maddeler nedeniyle değişebilir ve yararlı bakterilerin sayısında azalma meydana gelir. Disbiyosiz olarak adlandırılan bu durum sonucunda kişide çok çeşitli hastalıklar belirebilmektedir.
Bu tarz problemlerin giderilmesinde probiyotik mikroorganizmalar, pre-biyotikler ve post-biyotikler barsaklarımızda ve derimizdeki dengeyi olumlu yönde değiştirmek amacıyla kullanılmaktadır.
Sağlıklı yaşamın vazgeçilmez bir parçası olan organik bileşiklerdir. Vitamin Latince yaşam anlamına gelen “vita” sözcüğünden gelir.
Vücutta yapıtaşı olmasalar da enzim ve ko-enzim görevi gördükleri için çok değerli mikro besinlerdir. Olmazsa olmaz küçük moleküllerdir. Cilt sağlığı için özellikle A, C, E ve B vitaminleri önemlidir.
Yağda Eriyen Vitaminler:A.D.E.K. Vitaminleri
Suda Eriyen Vitaminler: B grubu ve C Vitaminleridir
Yağda eriyen vitaminler ihtiyaç olandan fazla alındıklarında vücutta birikebilirler.
Suda eriyenler büyük ölçüde depolanmaz ve vücuttan hızla atılırlar. Bu nedenle özellikle vücudumuzda üretilmeyen ve esansiyel olan vitaminlerin düzenli şekilde takviye edilmelerinde yarar vardır. Erken yorulma, konsantrasyon kaybı veya bağışıklık sisteminin zayıflaması ile çabuk hastalanma durumlarında mutlaka vitamin desteği alınmalıdır.
A vitamini cildin yenilenmesini, bağışıklık ve dolaşım sistemlerinin fonksiyonlarını destekler, ölü tabakanın atılmasını kolaylaştırarak cildimizi yeniler. Kollajen üretimi ile birlikte cildin elastikiyetini arttırır. Ciltteki kırışıklık ve çizgileri azaltır, akne ve sivilce oluşumuna karşı koruyucudur.
E vitamini cilt hücrelerini serbest radikallerden korurken, antioksidan özelliğinden dolayı cilt sağlığı için çok önemlidir. Güneş ve soğuk hava gibi olumsuz dış etkilerden koruyuculuğu cilt için değerlidir ve cilt sağlığının sürdürülmesini sağlar.
B vitaminleri nemlendirme ve yenilenmeyi destekleyerek cildimizin korunmasına katkıda bulunur.
C vitamini kollajen üretiminin içine üretimde kullanılan bir ko-enzim olarak girer ve üretimi teşvik eder. Güneş ışığının zararlı etkilerini sınırlandırır. Kollajen yapıyı desteklediği için esnekliğin korunmasına yardımcı olur.
İnsan vücudunun % 4-5 minerallerden oluşmaktadır. Demir, fosfor, çinko, selenyum, magnezyum, potasyum, sodyum ve bakır gibi mineraller, cilt sağlığı için özellikle önemlidir.
Demir, kollajen üretimi sırasında ko-enzim olarak görev yaptığı için gerek genel cilt sağlığında, gerekse medikal estetik işlemler sırasında eksikliği tamamlanmalı ve toparlanmaya yardımcı olmalıdır.
Çinko, ciltteki yaraların iyileşmesini destekler ve akne problemlerinin azaltılmasında, cildin doğal dengesinin korunmasında, ciltteki renk değişimlerinin önlenmesinde ve kollajen ağ yapısının sürdürülmesinde rol oynadığı için çinko içeren besinlerin tüketimi cilt sağlığında önemli bir yere sahiptir.
Selenyum, antioksidan özelliklere sahiptir ve cildi serbest radikallerin neden olduğu hasara karşı korur.
Bakır ise cilt elastikiyetini ve kollajen üretimini destekler.
Vücudumuzun 20 farklı amino aside ihtiyacı vardır.
Bunların tümü sağlık için önemlidir ama sadece dokuz tanesi esansiyel olup mutlaka dışarıdan alınmaları gerekir. Yani vücutta sentezlenmezler.
Esansiyel amino asitler: Histidin, izolösin, lösin, lizin, metionin, fenilalanin, treonin, triptofan ve valindir
Bazı esansiyel olmayan amino asitler, koşullara bağlı olarak şartlı esansiyel amino asit olarak sınıflandırılırlar. Durumluk (Şartlı) amino asitler de denilen bu amin asitler; arjinin, sistein, glisin, glutamin, prolin, trozin, asparagin ve serin’dir.
Bunlar, yalnızca hastalık, hamilelik, bebeklik veya travma sonrası gibi belirli koşullar altında esansiyel amino asit olarak kabul edilirler.
Arjinin esansiyel olmayan amino asittir. Ancak, ciddi bir yaralanma sonrası iyileşme sürecinde veya kanser gibi belirli hastalıklarla savaşırken vücudumuz ihtiyaç duyduğumuz ölçüde arjinin üretemez.
Bu gibi durumlarda artan ihtiyaç fazlasını karşılamak için arjinin dışarıdan alınması gereken durumluk (şartlı) esansiyel amino asit olarak kabul edilir.
Antioksidanlar, ciltte serbest radikallerin neden olduğu oksidatif stresi azaltır ve cilt hücrelerini yaşlanmaktan korur.
C Vitamini (askorbik asit), E Vitamini (tokoferol), A Vitamini (karoten) gibi vitaminler, Selenyum, platinium gibi mineraller, resveratrol, alfa lipoik asit, Koenzim Q-10, SOD gibi anti-oksidan özellik gösteren daha büyük moleküller hücrelerimizi serbest radikal hasarlarından korurlar.
Yeşil yapraklı sebzeler, meyveler, turunçgiller, çilek, böğürtlen, ceviz, badem, yeşil çay gibi besinler antioksidanlar bakımından zengindir.
Resveratrol klasik anti-oksidanlar içinde yaşam süresini uzattığı gösterilmiş tek anti-oksidandır.
Koenzim Q-10: Serbest radikallerin zararlı etkilerinin azaltılmasında görevlidir. Bu sebepten cildinizin sağlıklı ve parlak olmasını sağlar.
Omega-3 yağ asitleri, hem kalp ve dolaşım sisteminin sağlığı, dayanıklılığı hem de cilt sağlığı için önemlidir. Balık, ceviz, chia tohumu ve keten tohumu gibi besinler omega-3 yağ asitleri bakımından zengindir. Omega-3 yağ asitleri cildin nem dengesini, bağışıklık gücünü artırır, inflamasyon denilen yaşlandırıcı reaksiyonları azaltır ve cildin daha sağlıklı görünmesini sağlar.
Vücudun yeterli miktarda su alması, cilt sağlığı için önemlidir.
Su, cildin nem dengesini korur, toksinlerin atılmasına yardımcı olur ve cildin taze ve parlak görünmesini sağlar. Günde en az 8-10 bardak su tüketmek önemlidir.
Ayrıca su, cildin nem rezervlerini korumasına yardımcı olur ve toksinlerin atılmasını destekler. Yeterli su tüketimi, cildin doğru ozmotik dengesini ve ciltteki metabolizmanın optimal düzeyde aktivitesini sağlar.
Beslenme, cildin içeriden sağlıklı ve ışıltılı görünmesine yardımcı olur. Sağlıklı bir beslenme düzeni, cildin daha parlak, pürüzsüz ve genç görünmesini sağlar. Öte yandan, işlenmiş gıdalar, şekerli ve yağlı besinlerin tüketimi, içerdikleri glikasyon ürünleri nedeniyle cildi olumsuz etkileyebilir, barsak florasını bozabilir akne ve diğer cilt sorunlarına yol açabilir.
Bu bilgiler ışığında, genel vücut sağlığımızın yerinde olması cildimizin sağlıklı ve güzel olması için olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Vücudumuzun sağlıklı olmasını sağlayan faktörlerin başında doğru ve yeterli beslenme gelse de; spor yapma, iyi ve kaliteli uyku uyuma, tütün ürünleri ve alkol gibi vücuda toksik etki yapan ürünlerden kaçınma gibi yararlı alışkanlıklar da bütünleyici olarak çok değerlidir.
•Fazla yağlı besinlerin tüketimini sınırlamak (fast-food, hazır paketli gıdalar, şarküteri ürünleri vb.)
•Glikasyona yol açan yüksek sıcaklıkta kavurarak, kızartarak hızlı pişirme gibi yöntemlerden uzak durmak,
Bu besinleri beslenme düzeninize dahil ederek cilt sağlığınızı destekleyebilir ve cilt güzelliğini artırabilirsiniz. Bununla birlikte, her bireyin ihtiyaçları farklı olduğu için beslenme konusunda uzman bir diyetisyenle de görüşmek önemlidir.
Yiyecek listemizde yer alması gereken özellikli besinler bunlar olmakla beraber her coğrafyanın da öne çıkardığı kendine özel ve temel besleyici unsurlarından da yararlanılmalıdır.