Uykusuzluk
Türkiye’de “Yaşlanma Yönetimi” alanının öncü isimlerinden Dr. Ahmet Atalık; “‘Güzellik uykusu’ tabiri gerçek bir olgudur ve yapılan çalışmalar, yetersiz ve kalitesiz uyuyan kişilerde göz kapaklarının daha düşük olduğunu, gözaltlarında daha fazla koyu halka ve torbalanma bulunduğunu, solgun cilt tonu, daha fazla ince çizgi ve kırışıklık ve ağız kenarlarında daha çok sarkma gözlendiğini bildiriyor. Bu durumun da, sirkadyen ritimle ve uyku evreleriyle güçlü bir ilişkisi bulunuyor,” diyor.
Işığın gözden içeri girip beyinde Üst Kiyazmatik Çekirdek (SCN) kontrolünde hücrelerin görev yönetimini başlatmasıyla içsel saatimiz çalışmaya başlıyor ve vücudumuzu aydınlıkta işlemeye, karanlıkta uyku ve yenilenmeye göre programlıyor. Bu düzene karşı gelip gece geç saatte ve az süreyle uyuduğumuzda, senkronizasyon da bozuluyor. Cildimizin sirkadyen ritmi, gün boyunca UV ışınlarından korunmaya, gece ise hücre yenilenmesine ve onarıma odaklıdır. Hücre yenilenmesi geceleri 30 kat hızlı gerçekleşir. Bunun yanında yetişkinlerde İnsan Büyüme Hormonu (HGH) 3. evre yavaş dalga uykusunda salgılanır. Doku onarımı ve iyileşmesi için gerekli olan bu hormon, uykusuzluk çektiğimizde tüm uyku evrelerini tamamlayamadığımız için yetersiz salgılanır ve bunun eksikliğinde, ciltte onarım zayıfladığı için cilt yaşlanması da hızlanır. Uykusuzluk çeken kişilerin, ciltte stres yaratan faktörlerin hasarını çok daha zor ve uzun sürede atlatmalarının gözlenmesi de, bu ilişkinin bir göstergesi.
Uykusuzluk ayrıca bir stres kaynağıdır ve kortizol hormonunun artmasına sebep olur. Yüksek kortizol seviyesi, cilt rejenerasyonunu baskılar. Bu durumun özellikle “yetişkin aknesi” sorununda etkili olduğu kabul ediliyor. Son olarak, kronik uykusuzluk çeken kişilerde proinflammatuar sitokinler artış gösteriyor ve hem bağışıklık sistemine zarar veriyor hem de kollajen yıkımı artıyor.
Psikolojik stres
Psikolojik stres ayrıca glukokortikoid hormonunu artırır ve bu hormon, ciltteki lipid sentezini baskılar. Bunun sonucunda, Stratum Corneum’da lipidleri salgılayan organellerin etrafını saran lamellar membranların oluşumu engellenir ve cildin bütünlüğü tehlikeye girerek bariyer fonksiyonu zayıflar.
Kronik psikolojik stres, ciltte inflamasyonu artırır ve bağışıklık sistemini baskılar. Bu nedenle akne, egzama ya da psoriasis gibi inflammatuar cilt hastalıkları da yoğun stres döneminde alevlenme gösterir. Bir kez bulaştıktan sonra vücutta kalan ve pusuda bekleyen uçuk (herpes simplex) ve zona (herpes zoster) gibi hastalıklar da uzun dönemli stresin bağışıklığı baskılaması nedeniyle aktifleşmek için uygun ortama kavuşurlar.
Kötü beslenme alışkanlığı
Burada da “Güzellik içten gelir” tabirini hatırlayabiliriz. Gerçekten de sağlıkla ışıldayan bir cilt için almamız gereken vitaminler, mineraller, proteinler, serbest yağ asitleri ve antioksidanların beslenme düzenimizde yer alması oldukça önemli. Diğer yandan şeker, karbonhidrat ve işlenmiş gıdaların aşırı tüketimi, hem inflamasyonu artırdığı hem ileri glikasyon son ürünlerinin (AGE) oluşumuna yol açtığı hem de serbest radikal oluşumunun tetiklenmesiyle oksidatif stresi artırdığı için cilt sağlığını tehlikeye atıyor.
Çoğunlukla cilt sorunları yaşayan kişilerde düşük çinko ve yüksek bakır seviyelerine rastlanıyor. Fazla bakır, vücutta dopamin hormonunun epinefrin ve adrenaline dönüştürülmesini artırıyor ve artan adrenalin de yine kortizol üretimini tetikleyip yukarıda anlattığımız gibi inflamasyona yol açıyor.
Hormonal dengesizlik
Hormonlar vücutta gelişim, üreme ve metabolizma gibi kritik fonksiyonlarda görev yapar. Hormonal dengesizlik bir hormonun olması gerektiğinden az ya da fazla salgılanmasını ifade eder ve küçük bir değişim bile sağlığı kötü etkileyebilir. Hormonal dengesizliğin cilt üzerinde de ciddi etkileri bulunur. Androjenlerde bir dengesizlik, sebum üretimini etkileyerek akne ve inflamasyona zemin hazırlar. Östrojen hormonu kollajen sentezinde önem taşır ve yaşla birlikte azalan östrojen, kollajen sentezinin azalmasında ve cilt kuruluğuna yol açarak cilt hassasiyetinin artmasında etkilidir.
Isı değişimi
Düşük ısı ve nem koşulları, havadaki su miktarındaki düşüş nedeniyle cilt yüzeyinden daha fazla suyun buharlaşmasına ve böylece cildin kurumasına neden olur. Cildin bariyer fonksiyonu zayıflayıp cildi, tahriş edici etkilere ve alerjenlere karşı daha savunmasız bırakır. SC tabakasındaki lipidlerde de düşüş görülmesi, kış mevsiminde ciltte kuruma, pullanma ve kaşıntı gibi şikayetlerin artmasına neden olur. Sıcak iç ortamdan soğuk dış ortama geçişteki ani ısı değişimi kılcal damarları genişleterek cilt kızarıklığına neden olur.
Yazın ise transdermal su kaybı ve cilt nemliliği gibi, üretilen sebum miktarı da artar. Diğer yandan UV radyasyonu güçlenerek ışığa duyarlılığı ve artan oksidatif stres yoluyla ışığa bağlı yaşlanmayı tetikler. Cilt kendini UV hasarından korumak için epidermisi kalınlaştırır ve daha çok melanin üretmeye başlar, bu da hiperpigmentasyon riskini artırır.
Kaynaklar:
https://www.who.int/news/item/04-04-2022-billions-of-people-still-breathe-unhealthy-air-new-who-data
Draelos, Zoe Diana, Cosmetic Dermatology: Products and Procedures, Wiley Blackwell, 2022
Comstock, J., Gold, M.H. (eds.), Cosmeceuticals, Karger, 2021
Sakamoto, Kazutami vd., Cosmetic Science and Technology: Theoretical Principals and Applications, Elsevier, 2017
Parrado, C., Mercado-Saenz, S. vd., “Environmental Stressors on Skin Aging. Mechanistic Insights”, Frontiers in Pharmacology, sayı 10, 2019
Krutmann, J., Bouloc, A. vd., “The skin aging exposome”, Journal of Dermatological Science, cilt 85, sayı 3, s.152-161, Mart 2017
Passeron, T., Krutmann, J vd., “Clinical and biological impact of the exposome on the skin”, Journal of the European Academy of Dermatology and Venereology, sayı 34, ek S4, Temmuz 2020
Rosen, Meyer R. (ed.), Harry’s Cosmeticology, Cilt 2, Chemical Publishing, 2015.